Podcast
Çıkmazı Osman Nuri Ergin’i anarak beşinci bölümü olan Aşıklar Çıkmazı ile
karşınızda. Konumuz Cinsellik ve Takılar.
Âşıklar Çıkmazı mı Aşıklar Çıkmazı mı?
Âşıklar çıkmazı Beykoz’daki bir çıkmaz. Aynı zamanda Avrupa Yakası’nda da bir tane bulunuyor. Birden fazla bu isimde çıkmaz var çünkü herkesin aşk tanımı başka. Mesela bu Âşıklar çıkmazının dışında Aşıklar çıkmazı da olabilir. Burak Refik ve İldeniz bu konuda “Aşık atmak? Bir o aşık atmak var bir de bir şeyi aşmışlık, aşıklık. Böyle bir şey var mı? Bilmiyoruz. Ya da su çayın boyunu aşık.” Gibi örneklerle bulmaya çalıştılar. Hangisi doğru biz de pek seçemedik ama söyleyebileceğimiz tek şey Avrupa Yakası’ndakinin Aşıklar Çıkmazı, Buradaki Âşıklar Çıkmazı olduğu.
Aşk üzerine
İldeniz
anlatıyor: “Herkesin aşk tanımı başka, benim aşk tanımım baya böyle bu evrim
ağacına girdiğinizde karşınıza çıkacak olan o Seratoninler, Dopaminler’in
bilmem nesinin karması olan -ki her insanda da yine karması olan- hormonal bir
bombalama diyelim. Adrenalin, sempati bombalaması. Budur benim için aşk
açıkçası. O kadar yüceltilecek bir şey değil. Aşkı 15 dakika içerisinde de
yaşayabilirsin herhangi biriyle aylar sonrasında tanıştıktan sonra da. Tanıştığın
saniyede de yaşayabilirsin, 15 yıllık hiç sevmediğin karınla da bana soracak
olursan. Tamamen bilimsel bir şey olduğunu düşünüyorum.”
Burak’a göre
de “Ben de duygusal bir şey olduğunu düşünüyorum ama kontrol edilebilir,
yönetilebilir bir şey gibi geliyor bana. Yani elbet bilimsel araştırmalar,
dayandığı bir nokta falan vardır ama âşık oldum demek… Aşka inanmaktan ziyade
insanlar kendilerini âşık olduğuna ya da âşık olmadığına inandırıyor ve bu
klasik mevzu bir kişiyi, herhangi bir kişiyi, sen âşık olduğunda dünyanın
en muazzam kişisi olarak görebiliyorsun. Bütün kusurlarını falan atmış bir
şekilde. Yani insan kendisini bir şekilde buna ikna ediyor ve aşk böyle ortaya
çıkıyor gibi geliyor bana.”
Refik'in aşk tanımı ise şu şekilde: “Şimdi
bu konuda ben biraz okuduklarıma dayanarak söyleyeceğim. Bir insandan
hoşlanmamız ortalama 4 dakika sürüyor. Ve o 4 dakikada kendimizden bir şeyler
buluyoruz. Ne bulduğumuzu bilmiyoruz kişiden kişiye çok değişiyor ve ne etkili
oluyor bilmiyoruz ve evet hormonların ilk aşamasında, en azından patlamasından
meydana gelen bir şey aşk. Aşkın üç aşaması olduğundan bahsediyorlar. İkinci aşamada
daha çok bağlanıyormış insanlar ve üçüncü aşamada Oksitosin diye bir madde
salgılanıyormuş. Bu da git gide huzur veriyormuş insana. Daha da bağlıyor ve
bağımlı hale getiriyormuş ve bu kadınlarda bu doğum yaptıktan sonra artan bir
şey. Yani şunu söyleyebiliriz buradan evlilikler çocuk olduktan sonra en
azından kadın tarafından daha çok benimseniyor. Bağlayıcı oluyor.”
Aşk kontrol edilebilir mi?
İldeniz Refik’in
tanımladığı şeye katıldığını belirtiyor. “Mantıklı bence zaten evet bilimsel açıklamadan
kastım oydu sadece üç aşama falan, kafamda o şekilde ayırmış değilim ama âşık
kelimesine çok kıl oluyorum. Aşk dediğin şey korku gibi bir duygu. Sen kontrol
edilebileceğini söyledin (Burak’a) diyor. “Korkuyu kontrol edemezsin mesela
imkanı yok.” Burak da “Yüceltebilirsin ama korkunu.” Diye karşılık veriyor.
“Ama ne
kadar kendini ikna edersen et o uçurumun kenarına geldiğinde sen korkacaksın. O
uçurumun kenarına gelip aşağı atlayacağına kendini ikna et ve aylarca bunu
düşün ama ne yaparsan yap, sen o uçurumun kenarına gelince korkacaksın. Aşk
hissetmen gerektiği zaman da, bunu hissedeceksin. Issız adam olmakla bunu
engelleyemezsin ya da yalnız olmakla bunu arttıramazsın bana soracak olursan.
Her türlü hissedersin.” Diye devam ediyor İldeniz.
Burak ise “Hissedersin ama hissetmenin
derecesini yani bunu daha mantıklı davranarak bunu daha az hissedebilirsin. Ya
da kendini ona kaptırarak daha fazla hissedebilirsin. Her türlü hissedersin.
Korkuda da aynı şekilde. Elbet korkarsın ama kendini o korkuya o kadar
inandırırsın ki çok çok korkarsın. Ya da az korkarsın.” düşüncesinin arkasında
duruyor.
“Evet,
gerçekten bir fobiye dönüşür bu mesela. Ve korkak olursun. Evet, tam olarak
dediğin gibi, bir şeyde korkmaya devam edersin ve onu gerçek bir korkuya
dönüştürürsün ve sen bir korkak kişisine dönüşürsün. Âşık kişisi böyle oluşmalı
zaten. Yani bir insan aşk duydu diye âşık olamaz. Âşıklık bir durum değil
çünkü, aşk bir duygu. Mesela uçurumdan atlamaktan korkuyorsam uçurumdan
atlamaya mı, uçuruma mı korkak oluyorum. Hayır, ben onu bir fobiye
dönüştürdüğüm için, bir kalıba soktuğum için korkaklaşıyorum. Âşıklık da bence
bu şekilde adlandırılabilir. Onu bir kalıba soktuğunda, bir takıntıya
çevirdiğinde âşık denebilir. O yüzden âşık kelimesi benim kafamda sizin
yücelttiğiniz kadar tatlı bir şey değil. Yani sevgiden bağımsız. Hissettiğin
aşkı kalıplaştırmayla ancak kafanda yüceltmeyle vardığın bir mertebe âşıklık.
Aşk hissetmeyle doğrudan ilişkili olduğunu düşünmüyorum.”
“Yani tabi ki de doğrudan ilişkili ama
hissetmekten kastım yine yüceltmek zaten. Kendi kafanda kuruyorsun hani bilinçsiz
bir şekilde yaptığın bir şey değil. Tamamen değil. Sürekli onu düşünerek
sürekli iyi yönlerini görerek kendini manipüle ediyorsun ve sonunda hiçbir kötü
yanı olmayan, ulaşılmaz en üstteki şey oluyor senin için.”
“Evet, asıl
demek istediğim şuydu evet korku da duygular gibi aşk da ana ait bir şey hani
senin statün âşık olamaz. Aşk hissettiğin sırada evet âşıksındır ama bundan
bahsetmeye gerek yok. O sırada bahsetmen gereken şey aşk duyuyor olmak. Âşık
olmak bir statü olamaz. Âna ait bir şey.”
Refik de
ekleme yapıyor: “Ya bu konuda aşkın az önce bahsettiğim üç aşamasından biz daha
çok ilk aşamasını aşk olarak adlandırıyoruz. O heyecanı duyduğumuz işte
kalbinin pırpır attığı noktayı, kelebekler falan. Bu kelebekler 6 ay ile 13 ay
arasında sürüyor. Maximum sürebileceği 3 yıl bunun ve ondan sonrasında ikinci aşamaya
geçiyorsun ve artık heyecanı her türlü bitmiş oluyor. Bu konuda da işte takıntı
haline getirme konusunda da aşk ile kara sevda diye bir ayrım var kara sevda
imkansız, ne bileyim, o takıntı haline deniyor. Bu konuda ilk teşhisi dünyada İbn-i
Sina koymuş. “Malihülya” yani karasevdaya tutulmak olarak Türkçeleştirebiliriz
bu hastalığı. Zamanın birinde vezirlerden birinin kızında buluyor İbn-i Sina
bunu. Bu vezirin kızı yemeden içmeden kesiliyor, çok kilo veriyor. Ölecek gibi
oluyor artık. İbn-i Sina’ya götürüyorlar ve İbn-i Sina kızın nabzını tutmaya
başlıyor ve İstanbul’un semtlerini sayıyor. Kızın bir semte geldiğinde nabzının
arttığını hissediyor. O semtte bir delikanlı olduğunu anlıyorlar. O delikanlıyı
bulup evlendiriyorlar ve kız düzeliyor.”
“Konum üzerinden çalışıyorlar yani?”. “Dönemin
ilk navigasyonunu İbn-i Sina buluyor.”
Refik devam ediyor: “Bu konuda şöyle de bir ayrım var. Aşk
bir uranyuma benzer diyor Nevzat Tarhan. Yani o takıntıyla ne yapacağın tamamen
sana kalmış. Mükemmel bir enerji verebilir ama seni parçalayabilir de. Bu da
kişinin biraz olgunluk seviyesine, kendisini geliştirmesine bağlı olarak kullanılabiliyor.
Mesela Mevlana, Yunus Emre gibi insanlar bu kara sevdadan kurtulmanın yolunu
ebedi aşkta bulmuş. Çünkü kara sevdada olay genellikle kaybetmek üzerine.
Takıntı haline getiriyorsun evet, ama kaybetmeyi takıntı haline getiriyorsun.
Bunlar da kaybedemeyecekleri bir şeye âşık olmuş. Yani aslında baktığımızda hiç
tasavvuftan başlamak değilmiş amaçları, normal âşık olmuş bu adamlar ve
kendilerini tasavvufa vererek bunun acısını azaltmışlar.”
Burak da ekleme yapıyor. “Fırsat maliyetine girmek istiyorum
ben bu konuda. Aşk ve kara sevda dedin değil mi? Ya şimdi kazandığında her bir
sonraki gün bir önceki güne göre daha az verim alıyorsun ve daha
sıradanlaşıyor. Kara sevdadaysa her gün kazanamamaya daha çok yaklaştığın için
kazanamamadan aldığın verimin tersi olan şey artıyor. Verim artıyor? Antiverim?
O da yine fırsat maliyetiyle alakalı bir durum galiba.”
“Aşkın süreci o da kişiden kişiye değişir. İnsanın aşka
tanımına göre. Ben hakikaten aşkı -mesela üç bölüme ayırıyormuşsun- o üçüncü bölümden,
aşkın o pik yaptığı andan bahsedecek olursak bence cinsellikle direkt olarak bağlantılı.
Yani bunu hissetmek için o işin olmasına gerek var bence. O da ne bahsettikleri
gibi üç gün ne de üç ay sürecek değil. Bu da çok göreceli bir şey ama İbn-i Sina’nın
da, evvelinin de, her birimizin de farkında olduğu gibi önemli olan tek şey bu hayatta
pipi ne yazık ki. Pipi diye şimdi erkekler üzerine genellemeyelim ama…”
“Magritte’in bir tablosu var onla alakalı…” ve espriler espriler devam
ediyorlar…
Cinsellik amaç mıdır
araç mı?
İldeniz başlıyor. “Hangi dava üzerinde konuştuğumuza göre
değişir ama yani üst çok tepeden bakacak olursak amaçtır. Yani dünyaya onun
için geldik gibi hissediyorum.”
Refik devam ediyor: “Şimdi yaşa çok bağlı. Bir lise
öğrencisine sorarsanız bunu cevap bellidir. Aşk…”
“Ne sorduğuna da bağlı. Sence cinsellik amaç mı araç mı “Cinsellik
mi? heheh” diye de cevap verebilir.” “Lisesine de bağlı elbette. Ama atıyorum
75 yaşındaki bir insan için amaç biraz şaşabilir.”.“Bence o da aynı cevabı
verecektir. ”Eee, cinsellik mi?” diyecektir duymamış bir şekilde ve umurunda
bile olmayacaktır. Gerçi öyle de demeyelim 75 de çok uzak değil. Burak’ın 8
yılı var mesela.”
İldeniz şunu da ekliyor. “Bir de şu mevzu da var insanların
şeyinin derdi herkesi umursatıyor. Yani arkadaşımın şeyinin derdini gerçekten
umursuyorum çünkü biliyorum ki onun hayatında gerçekten çok önemli bir yeri
kapsıyor. Onun mutlu olmasını sağlayacak şey olduğunu biliyorum ve nerdeyse en
çok önem verdiğim şey onun şeyinin derdi. Onun kazandığı para, onun işte
oturduğu ev falan değil şeyinin derdini en çok umursuyorum. Bir araya
geldiğimizde de eğer tüm şartlar elverişliyse hepimizin konuşmayı tercih ettiği
şey bu. Yani bir kafede oturduğunuzda fark edeceksinizdir insanları veya kendi
muhabbetinizi dinlerseniz. Dedikodular da genelde bu cinsellik, cinsel
ilişkiler, bireysel ilişkilerin tabuları üzerine yapılan dedikodular falan
oluyor. Elverişli koşulların ardından işte barınmamız, giyinmemiz ve yemek
yememiz oturduktan sonra bir memeli olarak yapmamız gereken tek şey çiftleşmek.”
“Ya böyle söyleyince dışardan bir baktım oldukça sığ olarak
tanımlayacaklar bizi, de burada kastedilen şey şeyinin derdi derken sadece karı
kız değil. Burada bahsedilen şey herhangi bir birliktelik, ilişki, insan
ilişkilerinin tümü. Çok basite indirgeyip sadece seksten bahsetmiyoruz yani bu
kadar öküzce konuştuğuma bakmayın.”
Düğünler ve Takılar
“Düğünden çok fazla bahsetmeye gerek yok çünkü çok fazla
bahsetmeye gerek var. Ya gerçekten bu kadar demode bu kadar primitif bir
gelenek olamaz bana soracak olursanız. Evlenme hadi bazı kalıplara gereklilik
olarak sokulabilir, tamam hadi kabul ediyoruz, hukuki bir birliktelik falan ama
abicim düğün falan çok demode ve primitif. Yani neyiz biz? Böyle insanları
toplayıp yani benim eniştemin kuzeninin torunu halay çekecek diye niye ben o
kadar onlarca para harcıyorum? Ne bu gösteriş? Ne bu gösteriş merakı?”
“Ben de takı konusunu aşırı saçma buluyorum. Altın olayına çok
karşıyım, özellikle hani taş ya taş bu! Hani bir metal parçası…”. “Ama mühendis
olarak buna katılmıyorum altın gerçekten değerli bir maden ve ne olursa olsun
yüz yıllar boyunca hazinelerin esas malı, ölçü birimi olacak.”. “Buna tamamım,
az bulunan değerli bir maden. Buna değer biçilmesine tamam ama bunu kulağıma gerdanıma
takmayı anlayamıyorum. Çok ilkel bir dürtüyü tatmin etmek için yapıyoruz bunu
tamamen saçmalık, zırvadır bu ya!”
Burak’a soruyoruz sonra, o yapar gibi geliyor bize. “Ben bir
düğün yaparım yaa, ama böyle değil. Bir caz müzik eşliğinde falan. Sünnet
düğünü belki… Çocuğuma. Ya da kendime de yapabilirim. Sünnet düğününü sonradan
yapsan oluyor mu? 15-20 yıl sonra falan? Evet evet ilerde caz eşliğinde sünnet
düğünümü yapacağım, sizi de beklerim.”
Evlilik konusunda Refik anlatıyor: “’Evlilikte aşk esas
değil, güven esastır.’ diyor Nevzat Tarhan. Çok da haklı söylüyor. Çünkü iyi iş
birlikçi iki insan gerçekten daha sonradan birbirine âşık olabilirken
birbiriyle anlaşamayan iki âşık hayatı birbirine zindan edecek bir ikili olabilir.
Ki muhtemelen öyle oluyor. O yüzden aşktan ziyade anlaşmak, saygı, hoşgörü
önemli. En iyisi görücü usulü diye tahmin ediyorum ben de.”
“Çok fark etmez ya. Evlilik, daha doğrusu çekirdek aile -anne
baba ve çocuklardan oluşan kurum- toplumun en çekirdek kurumu, kesinlikle yıllar
boyunca bizim sosyal yapımızda olması gereken en sağlıklı kurum. Bunun için de
evlilik gerekiyorsa olsun. Fakat sağlıklısının nasıl olduğu sürekli değişecek
bir şey gibi geliyor bana. Şu anda her biri sağlıklı olabilir yani. Böyle bir
genelleme yapamıyorum. Tinder’dan yapılan bir evlilik de sağlıklı olabilir.
Görücü usulü de çok mantıksız bir şey değil. Görücü usulü çok mantıklı bir şey
hani. Bir insanın, akil bir insanın iki insanı benzeştirip onların
anlaşabileceğini düşünüp de onları bir araya getirmesi, iki insanın barda
tanışıp sevgili olmasından daha mantıklı bence.” Diyor İldeniz.
“Ya zaten kültürümüzde görücü usulünü herhangi bir insan
yapmıyor genellikle. Ailede o işi yapan genellikle bir yenge var, uzman kişi.
İnsan sarrafı diyebiliriz bu insanlara ve işlerinde gerçekten iyi olduklarına gönülden
inanıyorum.” Diyor Refik de.
“Ama artık görücülük de yengelere değil de biraz arkadaşlara
kalmalı sanki. Ya benim işte ilkokuldan bir arkadaşım var sana çok uyar
tarzındaki birleştirmelerin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.”
Refik: “Ama profesyoneller yapsa daha iyi bence. bu işin
okulunu okumuş yengeler…". " Onlar mutfakta alaylılar.” Diye ekliyor Burak. “Hani
böyle yengeler genelde bir aile buluşmasında mutfağa birlikte kaçarlar, bir
fıkırdatırlar. Orası çok önemli bence, bu işin mutfağı orası...”. “Bir de master
var, hamamlar. Ben Güneydoğuluyum, hamamdır bizde esas.”
Cinselliğin insan
hayatındaki yeri nedir?
“Olmazsa olmazı olduğunu söyleyebiliriz artık.”
“Çok aşık olduğunuz biriyle mutsuz bir cinsel hayat mı, yoksa
aşık olmadığınız biriyle mutlu bir cinsel hayat mı?”
“Benim için açıkçası aşk çok önemli bir şey değil. Oksijen
değil benim için yani aşka çok ihtiyacım yok. Ama bir birlikteliğe ihtiyacım
var yani. Çoğu insanın da dediği gibi bir kadın bağımlısı denebilir bana fakat
kesinlikle aşk arayan bir insan o heyecanı arayan bir insan değilim.”
“Sizde de öyle mi bilmiyorum ama aşka karşı bakışım değişiyor
seneler içinde benim. En tepeden bakarsak, aşka inanırsın ya da inanmazsın. Benim
bu ikisi arasında sürekli gidip geldiğim oluyor. Bir yıl inanıyorum iki yıl inanmıyorum
sonra iki yıl inanıyorum falan… O yüzden ben de muhtemelen sana katılacağım bu
konuda. En azından bugün ve bir süre daha galiba.” diyor Burak.
Sonra Refik’i dinliyoruz: “Ya bence de aşkı herkes bir kere
tatmalı hayatında ama hani daha önceki bölümlerde bahsetmiştik zaten, bazı
kelimeler vardır ve yaşamadan ne anlama geldiklerini asla bilemezsin. Zaten
herkesin aşkı birbirinden farklı olacak. Bunun sebebi de bence yine daha önceki
bölümlerde bahsettiğim gibi, bazı tanımlar oturduğu için o tanımları tamamen
kabulleniyoruz. Ama aşkın tanımı hiçbir zaman tamamen yapılamadı ve hala orda
bir özgürlüğü var insanın. Bu yüzden bence çok güzel bir fırsat. Tanımı
yapılamamışken herkes kendi tanımını yapmalı bu duyguya. O yüzden bir kere de
olsa aşk yaşanır. Ama baktığımız zaman sanki aşk da ölen bir şey olduğu için
mutsuz bir cinsel hayatla aşkım çok daha hızlı ölürdü diye tahmin ediyorum.
Yani o yüzden soru biraz yanlış geldi bana ben soruyu tam kabul edemedim. İkisinden
de vazgeçememiş de olabilirim.”
“Çok Freudian konuşmaya gerek yok da bunun için yaşıyoruz
yani. Sabah kalktığımızda bunun için işe gidiyoruz, bunun için para kazanıyoruz,
bunun için ruj sürüyoruz, bunun için dişimizi fırçalıyoruz, bunun için parfüm
sıkıyoruz, bunu için iyi eğitim alıyoruz yani evet. Hepimiz aslında nerdeyse
her şeyi iyi sevişmek için yapıyoruz. Bana soracak olursan; üremenin
sonucu ürününün ardından, sadece ebeveynlik konusunda bir şeyleri iyi sevişmek için
yapmıyoruz. Bence dünyada iki emel var. Birisi üremeye çalışmak, birisi de
üremenin ardından yetiştirmeye çalışmak.”
“Hayatta kalmak o kadar da elzem değildir diyorsun.”
“Ya bence yine de bu kadar şey değil yani. İnsanın temel
amacı üremek olamaz, buna katılmak istemiyorum. Kabullenmek istemiyorum cinselliğin
birinci seviyede önemli olabileceğini. Yani daha ulvi amaçları olabilir
insanın. İz bırakmak falan olabilir mesela. Herkes için değil yani ama yine de
herkes için de ilk amaç ya da en önemli amaç cinsellik üremek olmamalı.”
“Sadece cinsellik değil de, en büyük amacımız tatmin. Sadece
tatmin için yaşarken böyle büyük bir tatminin de yerini asla göz ardı edemeyiz
zaten.”
“Yani temeline ne kadar alabiliriz hayatın bilmiyorum yani şu
an. Önce bir kendi temel ihtiyaçlarımızı halletmemiz gerekiyor. Bir seviyeye
ulaşmamız gerekiyor ki kafamız gerçekten sekse de biraz daha yatkın olsun. Yani
barınacak yeri yokken gerçekten insan sevişsin istemiyor.”
“Tabi tabi zaten memelilerin özelliği de odur zaten kaplan
aslan direkt çiftleşmeyi düşünmez. Öncelikle barınacağı yer belli olur.
Sonrasında doğru bir iklim bulurlar, ölmeyecekleri hava koşullarını. Orada
barınırlar ardından yemeklerini sürdürülebilir bir şekilde bulduktan sonra, her
şey elverişli olduktan sonra çiftleşmeye başlarlar. Hayvanlar, memeliler daha
doğrusu. İnsanlarda da o içgüdü aynı şekilde.”
“Önceliğimiz hayatta kalmak diyebiliriz o zaman.”
“Ben çok Freudian bir insan değilim ama sizin aranızda kutuplaşmadan
ötürü baya freudianmışım gibi oldum. İnsanlar da beni yanlış anlayacaklar. Sizi
de muhafazakar anlayacaklar.”
“Biz çok muafazakar insanlarız…”
“Evet gerçekten niye öyle oldu? Evin havasından dolayı
olabilir. Yeşile boyamayacaktım abi duvarları… Bir önceki halini görmen
lazımdı. Koyu yeşile boyamışlardı evin içinde türbe havası vardı. Girerken Fatiha
okumadan duramıyordum ve bu kadar kapatabildik.”
…
Evet, bu bölümde de Âşıklar Çıkmazı’nda sizlerle buluştuk.
Burak, Refik ve İldeniz’in fikirlerini dinledik, şimdi de sizin düşüncenizi
merak ediyoruz. Fikirlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!
Katkı Sağlayanlar:
Yazan: Selin Kudunoğlu
Konuşmacılar: Ali Refik Varol, Burak Saldıroğlu, İldeniz Konakçı
No comments:
Post a Comment