Monday, March 30, 2020

S1B3 MEDENİYET ÇIKMAZI

Yeni bir bölüm, yeni bir çıkmaz. Podcast Çıkmazı her bölümde olduğu gibi Osman Nuri Ergin’i anarak sizlerle birlikte. Bu seferki çıkmazımız “Medeniyet Çıkmazı”.

Medeniyet Nedir?
Uygarlık. Bir toplumun maddi ve manevi varlıklarına, fikir ve sanat çalışmalarına bunlarla ilgili niteliklerin tümüne verilen isimdir.

Medeniyet Çıkmazı neden Medeniyet Çıkmazı?
İldeniz bu konuda şöyle bir teoriye sahip: Bu görevi bir memura vermişler, sen al bu sokakları tek tek isimlendir diye. Adam 200 tane isimlendirirken etrafına bir bakıvermiş, orda bir medeniyet, hukuk ya da belki istiklal marşından falan görüp yapıştırmış. Yani sokağı, caddeyi, çıkmazı görmemiştir bile. –ağır bir ithamda bulunuyor biraz-

Burak’ın teorisi ise şu şekilde: Belediye Meclis Üyeleri takım elbiseleriyle o sokağa gitmişler bakmışlar sokağa giden bir yol yok, yerler taştan falan. “Ulan burada medeniyet yok!” demişler. İnsanlara da bir bakmışlar, buradan hayatta medeniyet falan çıkmaz deyip Medeniyet Çıkmazı adını vermişler. –yine çok ağır bir itham, daha da ağır-

Refik ise bunun güzel bir hikayesi olduğuna inanıyor. Hikayeleştirmeyi sevdiğinden de olabileceğini not düşüp anlatıyor: İstanbul’da yerleşik hayata geçen ilk insanlar belki de tam olarak orada kabile kurdular. Ve orada hala bir şekilde, bir yaşam olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Medeniyet Çıkmazı dedik belki de.

Nerde ortaya çıktı peki “medeniyet”, “devlet” ve “toplum”?
“Devlet bütün toplumların kaderidir.” Diyor Fransız bir antropolog olan Clastres. Burak’a göre bu eksik bir düşünce. Hala tam olarak bir medeniyet kurmamış, kendi halinde yaşayan ilkel toplumlar var. Ama yine de devlet, medeniyet büyük çoğunluğunun kaderidir.

İlkel toplumlardan bu döneme nasıl gelindi? Devletleşme nasıl oldu?
Bu konuda enteresan teoriler bulunmakta. Bunlardan bir tanesi devletin ilk olarak Mezopotamya’da ortaya çıktığından bahseder. Bir diğeri ise Güney Amerika’da İnkalar üzerinden oluşturulmuştur. Mezopotamya ile ilgili “ Fetih Teorisi” vardır. Bu teori çiftçiler ve çobanlar arasındaki ilişkiyi anlatır. Bir tarafta kendi çıkardıkları ürünlerle kendilerine yetebilen çiftçiler, öbür tarafta ise dağlarda yaşayan çobanlar vardır. Çobanlar elverişli dönemlerde kendilerine yetebilseler de -hayvanların yaşamasına elverişli olmayan- kurak dönemlerde çiftçilere saldırırlar. Bunun sonucunda dört olasılık karşımıza çıkar: Saldırı sonucunda çiftçiler kazanırsa sıkıntı olmaz. Çobanlar yok olur ama çiftçiler yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.

Çobanlar kazandığı takdirde üç ihtimal vardır: Birincisinde çobanlar kazanıp geri dönerler. Yağmacı olup ihtiyaç duyduklarında farklı yerleri yağmalarlar fakat bunun sonucunda bir toplum kuramazlar. İkinci ihtimalde çiftçileri öldürürler fakat kendileri üretim yapmayı bilmedikleri için onlar da bir süre sonra yok olurlar. Üçüncü ihtimalde ise çobanlar çiftçileri daha fazla üretime zorlamaktadırlar ve kazançlarının bir kısmını onlardan alırlar. Buna karşılık da çiftçileri diğer çobanlara karşı korumayı teklif ederler. Bunun sonucunda çobanlar yönetici, çiftçiler yönetilen kesim olurlar. Mezopotamya’da devletin bu yolla ortaya çıktığı savunulur. Birkaç nesil sonra ise çobanların torunları –ya da torunlarının torunları- yöneticilik vasfını kaba kuvvetle değil de gerçekten kendilerine hak olarak verildiği düşüncesini diğerlerine empoze ederek yönetici ve yönetilen kısımları ortaya çıkarmışlardır.

Inkalar’da ise durum şöyledir: Bu topraklarda tarım yapan topluluk yer sıkıntısı çeker. Herkes tarım yapar fakat bir tarafta Ant dağları, bir tarafta okyanus vardır. Kalan alan da çöllerle çevrilidir. Nüfusun artışıyla tarım alanları yetersiz kalmaya başlar. Bunun sonucu mecburen birileri diğerlerini fethetmeye yönelir. Böylece kaybeden toplumlar boyun eğmek zorunda kalır. Fetheden toplumlar kaybedenleri ya haraca bağlarlar ya da katlederler. Bu şekilde bir köy diğer hepsini denetimi altına alır ve bunun sonucunda şeflikler oluşur. İlk devletli toplumların bu şekilde kurulmuş olabileceği düşünülmektedir.

Devlet
Devletle ilgili genelde üç teori üzerinde durulur. Bunlar L...s, Hobbes ve Rousseau‘nun teorileridir. Refik kendisine en mantıklı gelen teorinin Hobbes’un teorisini olduğunu söyleyerek açıklıyor: Devletler olmadan önce ortada bir kaos vardır. Güçlü olan güçsüz olanı ezer. Ve bir yerde insanların haklarını koruyabilmeleri için buna dur denmesi gerekir. Bu amaçla bir toplum sözleşmesi hazırlanır ve eldeki tüm yetki Leviathan isimli zorunlu, gerekli bir “kötüye” verilir. Evet, kendisi bir “kötüdür” fakat onun varlığı hayatı düzene sokmaktadır, diğer kötülükleri engellemektedir. Artık kötünün kaynağı bellidir ve bu durum gerçek yaşantıyı basitleştirir. Rousseau eskiden eşitlik olduğunu söyler ve sadece ceza verme yetkisini devlete verir. Kuralların olmadığı bir dünyada eşitlik söz konusu olamaz, bu yüzden Hobbes haklıdır diyor Refik.

Ormanın Peygamberleri
Devletli topluma geçişte etkileri olan bir diğer gruptur. Güney Amerika’da vadedilen topraklara ulaşmak için insanlar şamanların önderliğinde yollara düşerler. Kötülüğün olmadığı dünyaya doğru yola çıkmışlardır. Bunun sebebi şeflerin otoritelerinin artması ve toplumdaki eşitlikçi yapının bozulmasıdır. Zaman geçtikçe peygamberlerin insanlar üzerindeki etkisi şefleri geçer. Şamanlar sadece tek bir sözle –diğerlerinin aksine- baskı yapmadan çok çok büyük kitleleri etkilemeye başlamışlardır. Sonuç olarak sadece sözleriyle, kendileri için ölebilecek bir toplum ortaya çıkarırlar. Bunun üzerine vardıkları topraklara su getirip besin üretmek için çalışırlar. İlkel toplumdan devletli topluma ilk geçişi bu kişilerin sadece sözle, dini önderleriyle toplumdan kaçarken büyük bir toplum yaratmalarında görebiliyoruz. Ki Burak da bu teoriyi anlatırken oldukça enteresan olduğunu belirtiyor. Eğer siz de bu teorilerle ilgileniyorsanız Oktay Uygun’un “Devlet Teorisi” kitabında bulunan diğer teorileri de okuyabilirsiniz.

Kurallar ve devlet gerekli midir?
Elbette bir toplumun yeterince elverişli şartlara erişebilmesi, kaynakları daha fazla kullanabilmesi ve kendi içinde adaletli ve düzenli bir şekilde yaşayabilmesi için bir otoriteye ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu otoritenin kültüre ve toplayıcı yapıya da sahip olması gerekir. Bununla birlikte kuralların hepsi önemlidir. Cezalarının daha az veya fazla olması aslında hiçbir şey belirtmez. Sadece o kurala uymayan daha fazla insan vardır ve bu yüzden cezasını arttırmışlardır. Eğer biz bir kurala önemsiz dersek -mesela o kuralların içinde yaşayan bir insan olarak eğer yaya geçidinden geçmek- diğer insanın adam öldürme yasağına gereksiz demesine eleştiri yapamayız. Bu yüzden tüm kuralları dikkate alarak, onlara uyarak yaşamalıyız.

İldeniz’e göre “medeni” mertebesine erişmek için olması gereken, kişinin devletin koyduğu kurallara uyması ve uyduğu sırada da bunun kendisine faydası olduğunu bilmesidir. Mesela Almanya ve Türkiye arasındaki, yani bu bahsettiğimiz medeni ütopya ile Türkiye arasındaki fark budur. İnsanlar vergi vermeyerek, kırmızı ışıktan geçerek yani bir şekilde kurallara uymayarak daha kârlı olduklarını düşünürler. Doğru, kısa süreçte bu davranış kendisine fayda sağlar ama daha medeni bir toplumda yaşayan bir insan kırmızı ışıkta durduğunda bunun kendisine faydası olacağını bilir. Çünkü o kişi öyle bir toplumda yetiştiği için araba sürdüğü sırada daha az şeye dikkat etmek zorunda kalacaktır. Yani insanların kurallara uyacağını bildiği için daha az efor sarf edecektir. Ya da vergi konusunda daha düzenli davrandığı için kendi hanesi de aslında devletin ekonomisinden yine daha fazla kazanmış olacaktır. Kuralların kendi faydasına olduğunu anlamak medeniyet mertebesine erişmektir.

Evet, bizce medeniyet yolunda atılması gereken adımlar var. Bu belki birilerinin mücadelesiyle belki de medeniyetin doğuşu teorilerindeki gibi kendi kendine gerçekleşecek. Fakat hangisi olursa olsun medeniyet yolunda ilerlemek insanlığı geliştirecektir.

Belki de Ormanın Peygamberleri'ne ihtiyacımız vardır, ha?


Bu hafta Medeniyet Çıkmazı’nda bize eşlik ettiğiniz için teşekkür ederiz. Başka bir çıkmaz sokakta buluşmak üzere… 

Katkı Sağlayanlar:
Yazan: Selin Kudunoğlu
Konuşmacılar: Ali Refik Varol, Burak Saldıroğlu, İldeniz Konakçı



No comments:

Post a Comment

S1B6 YALI ÇIKMAZI

Martılar ve Kargalar 6. bölümümüz olan Yalı Çıkmazı’nda Osman Nuri Ergin’i anarak karşınızdayız. “Hoş geldiniz, hoş bulduk, hoş geldin...